22 Şubat 2014 Cumartesi

10.sınıf cümlede anlam 100 soru

1. Aşağıdaki ikili dizelerin hangisinde, birinci dize ikinci dizede gösterilen eylemin amacı durumundadır?
A) Arkasından bakmıştı ve sarsılarak
Yansımıştı o güzel resmi dalgalara
B) Aşk içerisinde ölmek için delikanlı
Bırakmış kendini zamanın nehirlerine
C) Kaynaklar armağan etmişti gelip geçene
Ve serin gölgeler, bütün kıyılar
D) Ama tüm ağırlığıyla vadiye sarkmıştı
Temellerine kadar iklimlerin parçaladığı
E) Canlı bir sarmaşık gibi görüntüler
Dökülmüştü kalenin üstünden
2. (I) Ben eskiden kalıbına, kıyafetine, konuşmasına, yürüyüşüne bakarak, şu Nişantaşılı, bu Kadıköylü, bu Kasımpaşalı diye teşhisler koyardım. (II) Bu teşhis ve tahminlerim yüzde seksen de tutardı. (III) Şimdilerde bu yeteneğim kalmadı. (IV) Daha doğrusu bu semtlerde oturanlarda bu ortak nitelikler kalmadı. (V) Çünkü o nitelikleri insanlara, çevresinin dekoru, yani evleri, sokakları, bahçeleri; o semtin yerleşmiş eski kuşakları sindirirdi.
Yukarıdaki parçanın anlam akışına göre “Şimdi bu semtlerin ne eski dekoru kaldı, ne de eski sakinleri” cümlesi, numaralanmış cümlelerden hangisinden sonra getirilmelidir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
3. Gıpta etmek, bir güçsüzlüğün, yetersizliğin ifadesidir. Güçlü insan gıpta etmez, gıpta ettiği şeylere… O gıpta ettiğim dostlarım, kentlerdeki yaşamlarının anlamsızlığının farkına varıp günün birinde cesur bir karar alabildiler.
Yukarıdaki parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) karar verebilir.
B) ulaşmak için olanaklar yaratır.
C) kendini alıştırır.
D) uzaktan bakmayı yeğler.
E) ulaşmak için bir çalışma da yapmaz.
4. Aşağıdaki dizelerin hangisinde bir “amaç-sonuç” ilişkisi vardır?
A) Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
Toplanmıştı garipler şimde kervansaraya
B) Girmeden bir millete ayrılık, düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.
C) Vatan üstünde hür esen rüzgâr
Ses götürmüş bütün diyarlardan
D) Keskin bir ürperişle kımıldandı anbean
Baktım ve anladım ki, o ejderdi canlanan
E) Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün
Bir top gürlemesiyle bu sahilde bitti gün.
5. Her şeyden şüphe edeceksiniz; hiçbir hazır bilgiyi —-.
Yukarıdaki cümle aşağıdakilerden hangisiyle sürdürülemez?
A) kabullenmeyeceksiniz.
B) şüpheyle karşılamayacaksınız.
C) araştırmadan kabul etmeyeceksiniz.
D) doğrudur diye hemen almayacaksınız.
E) hemen kabul etmeyeceksiniz.
6. (I) Halit Ziya, bir süre her şeyi karartıp, yalnız masayı aydınlattığı için tuhaf bir gücü oluyor bu sahnenin. (II) Edebiyatla resmin farkı yüzünden masa imgesinin bütünü bir anda serilmiyor önümüze. (III) Ama yazar, edebiyatın çarpıcı bir hünerinden yararlanıyor. (IV) İmgeleri art arda yığıyor; ayrıntılar teker teker yerlerini alıyor anlatıda.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangi ikisinde neden-sonuç ilişkisi vardır?
A) I. ve II.   B) II. ve III.   C) III. ve IV.   D) I. ve III.   E) II. ve IV.
7. Aşağıdaki dizelerin hangisinde, anlatımda karşıtlıklardan yararlanılmıştır?
A) Siz kimsiniz, niçin yalnızsınız burda?
B) Deniz kenarında Mecnun gibi gezerdim.
C) Sevdayı dilberden gönül usandı.
D) Ne dermandır ki, dert onda gizlidir.
E) Dertli, ne ağlayıp gezersin burda?
8. Aşağıdaki ikili dizelerin hangisinde birinci dize, ikinci dizenin nedeni durumundadır?
A) Bir güzel de düşemezse eşine
Ah çektikçe yüreğinden kan gelir.
B) Ayağına giymiş telli yemeni
Kaldıralım aralıktan kuşkuyu
C) İstersen ağa ol, istersen paşa
Gel gönül bu kadar düşme telâşa
D) Bak, mücevher kanatlı bir kuş olmuş
Kuru yaprakların telâşında güz.
E) Dönmez misiniz ey yolda kalanlar
Yolcular, garipler, garip çocuklar
9. Aşağıdaki ikili dizelerin hangisinde ikinci dizede, birinci dizede öne sürülen görüşün gerekçesi verilmiştir?
A) Yalnız git, yoldaş olma yüzsüze
Selâm verme görgüsüze, yolsuza
B) Komşu olma namussuza, arsıza
Sonunda başına belâ getirir
C) Kuru yaprak gibi göğe savrulma
Acı poyraz gibi esip yorulma
D) Zehirdir, kötünün ekmeği yenmez
Mert olan erkeğin ışığı sönmez
E) Elinden geldikçe iyilik eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma.
10. Aşağıdaki dizelerin hangisinde yargı nedeniyle birlikte verilmiştir?
A) Bir tel kopar, ahenk ebediyyen kesilir.
B) Bu güler yüzlü adam ben değilim.
C) Doldurdu davul sesleri er meydanını
D) Eşsiz Boğaz, şerefli hayalin derindedir.
E) Buralardan uğurlanır mübarek aylar.
11. (I) Gündüzleri gezegen gözlemi yapmak için havanın temiz olduğu günler seçilmelidir. (II) Nem oranının fazla oluşu, güneş ışınlarının daha fazla saçılmasına neden olacağından, görüşü engeller. (III) Ay, gündüzleri Güneş’ten sonra en kolay gözlenebilen gök cismidir. (IV) Sabah saatleri, gündüz gözlemleri için daha uygundur. (V) Henüz Güneş atmosferi fazla ısıtmadığından, gözlem daha rahat olur.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangi ikisinde neden-sonuç ilişkisi yoktur?
A) I. ve II.   B) III. ve IV.   C) III. ve V.   D) II. ve III.   E) II. ve IV.
12. (I) Böyle zamanlarda kendisini içgüdülerine bırakıyordu. (II) Kendini yönlendiremediğinden içgüdüleriyle hareket ediyordu. (III) Duygularının kendisini sürüklediği noktaya gelmişti. (IV) Duygusal yoğunlukla aklıyla karar veriyordu.
Yukarıdaki cümlelerin hangi ikisi nedensellik bildirmektedir?
A) I. ve II.   B) II. ve III.   C) II. ve IV.   D) I. ve III.   E) I. ve IV.
13. (I) Onu, hayatımın en önemli eserlerinden biri olarak düşünüyorum. (II) Senelerdir, tamamlamanın uzun yıllar alacağını düşündüğüm bir kitap üzerinde çalışmaktayım. (III) Bu kitaba gördüğüm bir rüyanın verdiği esinle başlamıştım. (IV) Bir gün, eğer yazmayı bitirebilirsem, böyle bir kitabın insanlara son derece yararlı olacağını düşünür dururdum. (V) Bu kitapla tüm bilgilerimizin, tüm öğretilerimizin kaynağı olduğuna inandığım bir yeri anlatmaya çalışıyorum.
Yukarıdaki parçada, anlam akışına göre “Halen de öyle düşünmekteyim.” cümlesi, numaralanmış yerlerden hangisine getirilebilir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
14. Aşağıdaki ikili dizelerin hangisinde, birinci dize ile ikinci dize arasında bir koşul ilişkisi vardır?
A) Bir bağ ki, görmezse terbiye, tımar
Çalı çırpı basar, dikenli olur.
B) İstinye körfezinde bu akşam garipliği
Bir sıkıntının sonunda teselli kadar iyi
C) Sabır tespihim kopmak üzredir
Ne zaman kalkacak bu perde ölüm?
D) Kınalamış on parmağın üstünü
Adam unutur mu eski dostunu?
E) Salına salına in de pınara
Durma güzel durma doldur testini
15. (I) Yarın… Bir acayip ve sihirli bir kapıydı. (II) Birdenbire yirmi yedi yaşına açılan bir kapı ki, bu gece eşiğinde yatıyordu. (III) Bu kadar telâşlı olmasına hiç de şaşılmazdı. (IV) Çünkü bu kapının arkasında sevdiği insan vardı. (V) Onunla oturup güzel şeylerden bahsetmişlerdi.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi, kendisinden önce gelen cümlelerin nedenidir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
16. (I) Mark Twain Kurulu’na bir Türk yazarın aday gösterilmesi istenmişti. (II) O zaman Türk Yazarlar Derneği’nin başkanı Halide Edip Hanımdı. (III) Bu istek onu çok güç duruma düşürmüştü. (IV) Yeni yazarların çoğunu hiç mi hiç tanımıyordu. (V) Eskilerden aday göstermeyi de nedense istememişti. (VI) Sonunda Sait Faik’in aday gösterilmesine karar verildi.
Yukarıdaki parçada, Halide Edip’in güç duruma düşmesinin nedenleri numaralanmış cümlelerin hangisinden itibaren söylenmeye başlanmıştır?
A) II.   B) III.   C) IV.   D) V.   E) VI.
17. Aşağıdaki ikili dizelerin hangisinde, ikinci dize birinci dizenin nedeni durumundadır?
A) Gün geçtikçe iki yüzlüleri sever oldum.
Çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar gördüm.
B) Aşk ile, ikbal ile bahtiyar oldum diye
Hangi gafil sevinir, hangi şair yükselir?
C) Korku kanatlandırır ayaklarını birden
Endişeler, acılar onu hızla kovalar.
D) Efendiyi görünce evin sadık bekçisi
Üzüntüden, korkudan dehşetle titrer sesi
E) Sevinçten ve kederden başlarlar ağlamaya
Bu hali görür görmez yaşarır bütün gözler.
18. Sanatçı, ya birkaç bin aydın okuyucu bana yeter, onlar için yazıyorum desin (I); sayısı oldukça az olan dergi sayfalarında kalsın (II); kendi kendini boş tesellilerle avutup gitsin (III); artık gazetelerde mi olur, magazinlerde mi olur, nerde olursa, asıl okuyucusunu aramaya çıksın (IV); üç beş kişinin değil, yüz binlerce kişinin önünde dolaşsın (V).
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisinden sonra “va da amatörlük havasından sıyrılıp büyük sanatın, topluluğun yolunu tutsun.” cümlesi getirilirse parçanın anlam akışı bozulmaz?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
19. (I) Onun için, bilgisayarın çeşitli ünitelerini çalıştığım odaya yerleştirir yerleştirmez, icaplarına da baktım. (II) Kasanın üstüne birkaç renkli biblo yerleştirdim. (III) Aynı yöntemi, ekranın tepesi için de uyguladım. (IV) Yazıcı için, üstü herhangi bir şey konamayacak kadar yuvarlak olduğundan yapılacak bir şey yoktu. (V) Ama bu sorunu da, bilgisayarın bütün ünitelerinin çevresini çeşitli kalemlikler, biblolar, kitap açacaklarıyla doldurdum (VI) Böylece ıvır zıvır eşyanın yardımıyla bu işi de halletmiş oldum.
Yukarıdaki parçada kişi, bilgisayara yaptıklarını açıklamaya kaçıncı cümleyle başlamıştır?
A) II.   B) III.   C) IV.   D) V.   E) VI.
20. (I) Sandalla giriliyor mağaranın içine. (II) Ağzına kadar suyla doluydu mağara. (III) Mağaranın ortasında duran birine bağırdığında sesin duyulmuyor. (IV) Ses uğultunun içinde kayboluyor.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangi ikisi diğer iki yargının nedenlerini açıklamaktadır?
A) I. ve II.   B) II. ve III.   C) I. ve IV.   D) II. ve IV.   E) I. ve III.
21. (I) Kemal Tahir’i ben çocukluğumda çok sevdim, hâlâ da çok severim. (II) Çok sıkıldığımda oturup Kemal Tahir’in romanlarını okurum. (III) Kemal Tahir’de insan psikolojisi hemen hemen hiç yoktur. (IV) Aksiyon edebiyatının en parlak örneklerini vermiştir. (V) Hatta neredeyse başlangıç noktası diyebilirim. (VI) Ne yazık ki, o kaynaktan beslenen yeni yazarlar gelmedi.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde bir “hayıflanma” anlamı vardır?
A) II.   B) III.   C) IV.   D) V.   E) VI.
22. (I) Abidin herkesin yardımına koşmak ister ama yapamazdı. (II) Bir de şu var, herkes Abidin’i Paris’te çok büyük etkisi olan bir kişi sanırdı. (III) Abidin de bu imajını kolay kolay yıkmak istemezdi. (IV) Böyle olunca da başı dertten kurtulmazdı. (V) Hatta bu nedenle çalışmalarının yetişmediği bile olurdu.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde “Bir sanıdan memnun olma ve onu sürdürme” anlamı ağır basmaktadır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
CEVAP ANAHTARI
1-B  2-E  3-B  4-A  5-B  6-A  7-D  8-A  9-B  10-A  11-B  12-C  13-D  14-A  15-D  16-C  17-A  18-C  19-A  20-D  21-E  22-C
1. (I) Sekiz otuz haberlerinde, Edip Cansever’in ölüm haberi verildi. (II) Bu haber inanılmaz ölçüde sarstı beni. (III) Rastlanmadık bir biçimde ve yüksek sesle ağlamaya başladım. (IV) Turgut’ta bunca sarsılmamıştım. (V) Üst üste gelişte bir şey var belki de. (VI) Otuz yıllık arkadaşımdı. (VII) Yalnız sanat serüvenimiz değil, hayat serüvenimiz de iç içe durumlar yaşamıştı.
Yukarıdaki parçada anlatılanların nedenleri hangi iki cümlede verilmiştir?
A) II. ve III.   B) III. ve IV.   C) IV. ve V.   D) V. ve VI.   E) VI. ve VII.
2. Bu dönemden sonra, ona gösterdiğimiz ilginin ve yaptığımız bakımın yönü değişti. (I). Artık yemek yemesiyle uğraşmıyorduk (II). Onu daha çok eğlendirmeye çalışıyorduk (III). Meraklı ve zekiydi, ama canı çabuk sıkılıyordu (IV). Bu nedenle her zaman kendisiyle ilgilenmemizi istiyordu (V).
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi, kendisinden önce gelen cümlenin sonucu durumundadır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
3. Hava sıcak, arkasındaki uzunca pardösü omuzlarından sarkıyor, şapkası terden yapışıyor, ancak —-
Yukarıdaki cümle aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanamaz?
A) o, buna hiç aldırmıyordu.
B) o, buna karşın yürüyordu.
C) o, bunların farkında değilmiş gibi yapıyordu.
D) o, yine de yoluna devam ediyordu.
E) o, çevresine çok önem veriyordu.
4. Bir ünlü devlet adamının her yıl bir önemli ulusal bayramda yapmayı gelenek haline getirdiği uzunca konuşmasını, o yıl sadece üç dakikaya indirmesinin nedenini araştıranlar —-
Yukarıdaki cümle anlam bütünlüğü açısından aşağıdakilerden hangisiyletamamlanamaz?
A) çeşitli açıklamalar yapmışlardı.
B) değişik sonuçlara ulaşmışlardı.
C) aynı noktada birleşmişlerdi.
D) gerçek nedene ulaşamamışlardı.
E) ortak bir noktada buluşamamışlardı.
5. En emin olduğunuz şey olan evinizin kapı numarasını bile akşam eve dönerken kontrol edeceksiniz; —-
Yukarıdaki cümle aşağıdakilerden hangisiyle sürdürülemez?
A) bakarsınız değişmiş olabilir.
B) bakarsınız numara yerinde olmayabilir.
C) bakarsınız yeni bir numara vermişlerdir.
D) bakarsınız yerinde duruyordur.
E) bakarsınız değişik bir numara olabilir.
6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylem “nedeni ve gerekçesiyle birlikte verilmiştir?
A) Niye günlerin bakıra çalan rengi, içinde var sandığın efsunla çarpışır?
B) Dalga vurdukça gider gelir çakıl taşları, hareket içlerinde değildir.
C) Şimdi, güldüğünde neşesi kimseye ulaşmıyor sanıyor.
D) Kendisine ulaşan ve kendini sevdiren ay ışığının altında titrer.
E) Günler ona, gitgide ağırlaşan bir ruhu hatırlatmaktadır.
7. (I) Geçen pazar Çamlıca’ya çıktık. (II) Bir kasım başını yaşıyordu doğa. (III) Ama toprakta en küçük bir üşümüşlük, tedirginlik yok. (IV) Seslerin yankısı havada asılı kalıyordu. (V) Boğaz ve Marmara ütülü çarşaf gibi kırışıksız.
Yukarıdaki parçada anlam akışına göre “Sanki bir yaz uzantısı.” cümlesi numaralanmış yerlerden hangisine getirilirse paragrafın anlam akışı bozulmaz?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
8. Karşıdaki tek katlı, iğri büğrü, tahta veya kerpiçten yapılmış mini mini evler —-
Yukarıdaki cümle aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanırsa, cümle farklı bir anlam kazanır?
A) gözümüzden silinir.
B) ufukta görünmez olur.
C) bana çocukluğumu hatırlatır.
D) dağların ardında kalır.
E) yavaş yavaş geçmiş zamana gömülür.
9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “eylemin gerçekleşmesinin, bir başka durumun gerçekleşmesine bağlı olduğu” vurgulanmıştır?
A) Dalgalar kayalara vurdukça, zihnimde madeni bir ses yankılanıyordu.
B) Düşünce örücüleri, yakut ağlarla kapatıyordu dünyayı.
C) Dehşet içindeydi gök, ortalık kekik ve zaman kokuyordu.
D) Ölümün içinde aradığımız hayat, belki de zamandır.
E) Titriyordum, ansızın silindi çevremde görünen bütün yüzler.
10. Aşağıdaki cümlelerden hangisinde şarta bağlı bir durum söz konusudur?
A) Hayat yolculuğunda ağır darbeler alan içimdeki prensesi korumak istiyordu.
B) Başımı çevirseydim bana yabancılaşan bir yüz bulacaktım karşımda.
C) Yüzünde eskisi gibi kendi masumiyetimin yansımasını göremeyecektim.
D) Arkamda sonsuzluğa açılan ve beni içine çağıran kapı onun kapısıydı.
E) Ona bu hoyratlığı yakıştıramayacak kadar dünyadan kopuk bir kadındı.
11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “karşıtlıklardan” yararlanılmıştır?
A) En diri yapraklar, en yaş dallar en uçlarda bulunur.
B) Gelecek ile geçmişin arasındaki o narin dere kurudu.
C) Donmak imkânsız, çünkü zaman bizden hızlıdır.
D) Çocukken çiçek incirleri yerdik haziran başlarında.
E) Bilirdik ki, onların içinde gerçek meyveler yoktur.
12. (I) Sahile bir ay ölüsü vurdu dün. (II) Bugün de bir kuyruklu yıldız. (III) Gitgide boşalıyor evren. (IV) Bilgiler çoğaldıkça boşluk da çoğalacak; her şey değersiz, battal kalacak. (V) Bir tek düşünce yaşayacak. (VI) O boşlukta yalnız hayatın anlamı kalacak.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde “Bir şeyin gerçekleşmesinin başka bir şeyin gerçekleşmesine bağlı olduğu” vurgulanmıştır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
13. I. Senin arkan yoktu, önün yok.
II. Nesneleri bil, gölgelere dokun.
III. Gelecek sonsuz bir rüyada
IV. Artık geçmiş bir kırmızı tilkidir.
V. Karşılaştığında onu hemen tanıyıverdin.
Numaralanmış dizelerin hangisinde, anlatımda karşıtlıklardan yararlanılmıştır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
14. (I) Adam ötede, usul usul yanan şarabı” ateşe bakmadı bile. (II) Bu yere hiç gelmemiş olduğunu biliyordu. (III) Küçük çam suya doğru kökler salıyordu. (IV) Yavru bir kurt ıslak tüyleriyle kuru toprakta sendeliyordu. (V) Geniş yol, gittikçe daralıyordu.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde aynı varlığın karşıt durumları birlikte verilmiştir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
15. (I) Atatürk’ün bizi kırk yıl önce bıraktığı yerde bile değiliz bugün. (II) Bizans entrikası ile birbirimizi çelmelemekle meşgulüz. (III) Sen-ben kavgasından, yurt hizmetine harcayacak gücümüz kalmadı. (IV) Dış itibarımız paramızın değeri gibi düştü. (V) Yoksul durumumuzu dikkate almadan mirasyedi savurganlığıyla günümüzü gün ettik.
Yukarıdaki parçada numaralanmış yerlerden hangisine “Çok daha gerilere düştük” cümlesi getirilirse, parçanın anlam bütünlüğü bozulmaz?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
16. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir “olasılık” anlamı vardır?
A) Belirsizlikler bana birtakım kesinlikler sunardı belki.
B) Kuşun, dalda asılı kalışını düşündüm günlerce.
C) Mağaralar korkuludur, arkana bakma, ürperirsin.
D) Beklemiştin, işte doğdun, bildik oldu dünyan.
E) Sen, gerilemez denilen yaydan fırlatılan bir oktun.
17. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde anlatımda karşıtlıklardan yararlanılmıştır?
A) Ardımda bıraktığım hayalimin ağırlığı altında eziliyor, inliyorum.
B) Yüzeye yaklaştığımda denizlerde gizli kalmış düşünceler yukarıya doğru hareketleniyor.
C) Dalgaların, tunç levhaların, öncesizlik ve sonrasızlığın arasındayım.
D) Yollara çıktığımda zavallı bir göçebe gibi hissederdim kendimi.
E) Toprakta izlerimi görünce, yaşamakta olduğumu anlıyordum.
18. (I) Seçmenlerinizi kazanmak için konuşacaksınız. (II) Parti içinde yükselmek için konuşacaksınız. (III) Kamuoyunu kendinize çevirmek, halk kitlelerini kazanmak için konuşacaksınız. (IV) Gazetecilere şirin görünmek için konuşacaksınız. (V) O partinin bir milletvekili olduğunuz için konuşacaksınız.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde bir “amaç” anlamı yoktur?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
19. (I) Affetmeyi eğitimsel bir araç olarak kullanmak isteyenler vardır. (II) “Bu defalık affediyorum; umarım aklını başına toplarsın.” der böyle düşünenler. (III) Bu yöntem ne yazık ki günümüzde geçerliliğini yitirmiştir. (IV) Ar damarı çatlamış biri bu düşünceye, yönteme itibar etmez. (V) Affetmenin bu laçka yanını sadece bugün değil, geçmişte de keşfeden büyükler çıkmıştır.
Yukarıdaki parçada anlam akışına göre “Huy canın altında olduğu için bu insan, bir süre sonra yine bildiğini okur.” cümlesi numaralanmış yerlerden hangisine getirilmelidir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
20. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde öznellik daha ağır basmaktadır?
A) Gerçekten de bu adamı yaşamı boyunca hep annesi destekledi.
B) Hiçbir iş tutmadan başıboş yaşamasını da annesi sağladı.
C) Babası, Adapazarlı bir kereste tüccarıydı o yıllarda.
D) Uzun hastalık yılları, vakitsiz ölümü hepimizi üzmüştü.
E) Adının unutulmamasını sağlamak da yine annesine düştü.
21. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylemin gerçekleşmesi bir başka durumun gerçekleşmesine bağlıdır?
A) Böyle bakıldığında doğanın akışı insanı sıkıntıya düşürür.
B) Aslında, anlatılmaya değer olanın ne olduğu sorulabilir.
C) Hayat, beni durağanlığın içindeki devinimi yakalamaya yöneltti.
D) Parmakları arasına sıkıştırdığı kalemi çenesine dayamış düşünüyordu.
E) Öykü, aslında, olaysız olayı anlatma gücünü göstermelidir.
CEVAP ANAHTARI
1-E  2-E  3-E  4-A  5-D  6-B  7-D  8-C  9-A  10-B  11-B  12-D  13-A  14-E  15-B  16-A  17-C  18-E  19-E  20-D  21-A
1. —- o dönemi, en mutlu dönem diye niteleyişim onu mükemmel, ideal, özenilecek bir dönem görmemden değil, sadece ve sadece geçirdiğimiz bütün o abuk sabuk dönemler içinde en tutarlı görmemden dolayıdır.
Yukarıdaki cümlenin başına aşağıdakilerden hangisi getirilirse, daha önceki cümlelerde bazı olumsuzlukların vurgulandığı anlaşılmış olur?
A) Bütün bunlara karşın
B) Bütün iyi niyetime karşın
C) Yaşadığımız dönemin olumlu koşullarına karşın
D) Bir iki olumlu iş yapılmasına karşın
E) Birkaç olumlu girişime karşın
2. (I) Sait Faik’i mayıstan mayısa hatırlarız. (II) Sait Faik, hiç şüphesiz Türk edebiyatının en iyi hikâyecilerinden biridir. (III) Öyle olsa onu mayıstan mayısa değil, her zaman hatırlamamız gerekir. (IV) Öyle olsa onun kadar değerli başka hikâyecilerimizi de hatırlamamız gerekir. (V) Sait Faik’i mayıs ayında güncelleştiren, onun adına düzenlenen hikâye yarışmasıdır.
Yukarıdaki parçada anlam akışına göre “Ama onu mayıstan hatırlamamızın sebebi bu değildir.” cümlesi, numaralanmış yerlerden hangisine getirilmelidir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
3. (I) Değerli hikâyecimizin vakitsiz ölümünden beri aksatılmadan veriliyor bu armağan. (II) Bu, hikâye dalında kalem oynatan tüm hikâyecilerin en fazla amaçladıkları saygın bir armağandır. (III) Daha aylar öncesinden o yılkı Sait Faik Armağanı’nı kimin alacağı büyük bir merak ve heyecan konusu olurdu. (IV) Bu armağanın ilkine layık görülmüş bir yazar olarak bu güzel duyguyu çok iyi bilirim. (V) Daha sonraki yıllar beni de seçiciler kuruluna aldılar.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisinde “nesnellik” ağır basmaktadır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
4. (I) içeriğine değinmeden önce bu hikâyelerin hikâyesinden de kısaca bahsetmemiz gerekiyor. (II) Kitap üç bölümden oluşmaktadır. (III) Birinci bölümde başarılı altı hikâye yer alır. (IV) ikinci bölümde ise Bitmemiş Hikâyeler başlığı ile yine altı hikâye daha vardır. (V) Son bölümde ise Raif Efendi’nin Katili ve Bir Yaz Levhası gibi hikâyelerin Yahya Kemal’in el yazısıyla yer aldığını görürüz.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisinde “öznel” anlatım ağır basmaktadır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
5. (I) Siyasi Hikâyeler, Osmanlının son dönemini anlatan hikâyelerdir. (II) Bunlarda II. Mahmut dönemi anlatılır. (III) Hikâyelerin merkezini saray çevresi oluşturmaktadır. (IV) Sohbet üslubuyla anlatılan bu hikâyelerde, saray çevresinde dönen dolaplar başarıyla ve büyük bir ustalıkla anlatılmıştır. (V) Kimi kahramanlar da “devlet adamı” kimliğiyle verilmiştir.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi “öznel” bir yargıdır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
6. (I) Şu da bir gerçek ki, şiirin doruğuna yükselen Beyatlı, hikâyelerinde aynı yüceliğe ulaşamamıştır. (II) Tarih bilen ve düzgünce anlatma gücü olan her yazar yapabilirdi onun yaptığını. (III) Değişen şey, onun Yahya Kemalce yazışıdır, yani deyiş özelliğidir. (IV) Teknik yönden, Yahya Kemal’in hikâyeleri, Ömer Seyfettin çağının gerisindedir. (V) Hele bugünkü hikâyeci kuşağının Yahya Kemal’den öğreneceği hiçbir şey yoktur.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde Yahya Kemal’in yaptığının “özelliğinin ve özgünlüğünün”‘ olmadığı vurgulanmıştır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
7. (I) Bir diğer şair hikâyeci de Cumhuriyet sonrası Türk şiirinin önemli temsilcilerinden Cahit Sıtkı Tarancı’dır. (II) Edebiyata şiirle başlayan ve bunu ömrünün sonuna kadar sürdürmüş olan şairin pek bilinmeyen bir yönü de hikâyeciliğidir. (III) Tarancı’nın bu yönünün yeterince bilinmemesinin çeşitli nedenleri vardır. (IV) Genelde edebiyatçılar hangi alanda daha çok eser vermişse hep o yönüne vurgu yapıla gelmiştir. (V) İnci Enginün’ün ifadesiyle “Cahit Sıtkı Tarancı’nın şairliği onun bir başka sahada, hikâyedeki başarısını örtmüştür.” (VI) Gerçekten Tarancı’nın şairliği, hikâyelerini oldukça geride bırakmıştır.
Yukarıdaki parçada, “Cahit Sıtkı’nın hikâyeciliğinin şairliğinden geride kalmasının nedenleri” numaralanmış cümlelerin hangisinden itibaren sıralanmıştır?
A) II.   B) III.   C) IV.   D) V.   E) VI.
8. (I) Tanpınar’ın şiirlerinde tabiata yönelme sıkça ön plana çıkar. (II) Yaşama sevincini sürekli dile getirir. (III) Irmak, deniz, nehir, mevsimler, yağmur, akşam ve gece gibi tabiata ait motifler, şiirlerinde hep karşımıza çıkar. (IV) Öte dünya duygu ve inancının belirsizliği, şairin tabiata bağlanmasında önemli bir işleve sahiptir. (V) Şair “Uzak bir İklimde” şiirinde bu yönünü açık bir şekilde yansıtır.
Yukarıdaki parçada anlam akışına göre “Fakat yenemediği ölüm korku ve endişesi, bu yaşama sevincine ve tabiata olan bağlılığına gölge düşürür.” cümlesi numaralanmış yerlerden hangisine getirilmelidir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
9. (I) Şair olmayı en güç, en erişilmez bir şey olarak düşündüğümü, şairliği yıllarca özlemle hayal ettiğimi hatırlıyorum. (II) Nitekim ilk kalem denemelerim de şiir değil, nesir olmuştur. (III) Annem, Birinci Dünya Savaşı’nın mütarekesi sıralarında ölmüştü. (IV) Beni Galatasaray Lisesi’ne (O zamanlar henüz Mektebi” Sultanı”) yatılı olarak vermişlerdi. (V) İlk yazım, okulun ilk sınıflarında, annemin ölümüne dair bir yazı oldu.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde yazar, kendi duygularını katmıştır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
10. (I) Onun şiir ve hikâyelerinde benzerlikler bulmak mümkündür. (II) Biraz da bu hikâyelerin eleştirel bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. (III) ilk dikkatimizi çeken zaafların başında yazarın hikâyelerinde pek karakter oluşturamamış olması gelmektedir. (IV) Tipler üzerine kurulan bu hikâyelerde büyük ölçüde aynı konum ve özelliklere sahip kahramanlar çokça yer almaktadır. (V) Onlar, okuyucuyu pek şaşırtacak davranışlarda bulunmazlar. (VI) Yaşadıkları karşısında nasıl bir tutum içerisine gireceklerini önceden tahmin etmek mümkün değildir.
Yukarıdaki parçada eserlere yönelik eleştiri numaralanmış cümlelerin hangisiyle başlamaktadır?
A) II.   B) III.   C) IV.   D) V.   E) VI.
11. (I) Şiirlerinin yanı sıra iki de hikâye kitabı olan Ziya Osman, edebiyatımızda Cahit Sıtkı gibi şairlik yönüyle kimlik kazanmıştır. (II) Yalnız, hikâye konusunda Cahit Sıtkı’dan daha şanslı ve daha başarılıdır. (III) Çünkü şairin ilk hikâye kitabı henüz sağlığında Mesut insanlar Fotoğrafhanesi adıyla yayımlanır. (IV) Bu kitapta dokuz hikâye bir araya getirilmiştir. (V) Diğer hikâye kitabı ise şairin ölümünden iki yıl sonra yayımlanmıştır.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde “öznellik” sezilmektedir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
12. Onu, yine annemin mezarını babamla beraber ziyaret edişimizi anlatan…
Yukarıdaki cümle aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanamaz?
A) bir yazı takip etti.
B) bir şiir izledi.
C) bir hikâye yazdım.
D) bir hikâye tamamladı.
E) bir şiirle sürdürdüm.
13. (I) Feyzi Halıcı’nın şiir dünyası nadir bulunan bir tazeliğe sahiptir. (II) Beyaz mermerler üzerine düşen bir akşam gizemidir. (III) Yeşil mermer üzerine düşen bir damla sudur. (IV) Aynalarda parlayan gölge; seçkin bir çeşmedir. (V) Aruz vezniyle söylenmiş dörtlüklerden oluşmuş bu şiirler.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi “nesnel” bir cümledir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
14. (I) Cahit Sıtkı’da olduğu gibi Ziya Osman’ın şiir ve hikâyeleri de hayatından derin izler taşır. (II) Onun eserlerinde de hayatının derin izleri daha yoğun ve somut olarak karşımıza çıkar. (III) Şiirlerinde hece ölçüsü ve serbest ölçüyü; hikâyelerinde ise Çehov tekniğini kullanmıştır. (IV) Şiirlerinde gördüğümüz geçmişe sığınma, çocukluk yıllarına duyulan özlem, hikâyelerinin de merkezini oluşturmaktadır. (V) Dolayısıyla onun hikâyelerine, hayatından somut kesitler taşıdığı için “yaşanmış hikâyeler” de diyebiliriz.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi eserin içeriğine yönelik değildir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
15. (I) Kendisine sıcaklık duyulmakla birlikte baba, çocuğun hayatından çekilmeye başlar. (II) Çünkü annesi öldükten sonra babası bir başkasıyla evlenir. (III) Artık onun, yüzünü görmediği bir de kız kardeşi vardır. (IV) Şiir ve hikâyelerini birlikte ele aldığımızda bunu görebilmekteyiz. (V) Bazı hikâyelerinde bu durum daha açık görülmektedir. (VI) Şiirlerinin bir bölümünde de bu duygu yoğunluk kazanmıştır.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi, kendisinden önce gelen cümlenin nedenini açıklamaktadır?
A) II.   B) III.   C) IV.   D) V.   E) VI.
16. (I) Toplumun yozlaştığı dönemlerde bazı kesimler, bu yozlaşmanın tadını çıkarırlar. (II) Romancı Thomas Mann, yozlaşmış bir Alman toplumunun kronikçisi olarak bunu yansıtmıştı. (III) Abdülhak Şinasi de, yozlaşmış Osmanlı toplumumun garip, yarı deli, muttu ve kendine yeterlilik içinde yaşayan tiplerini anlatmıştır. (IV) Ne var ki, Thomas Mann gibi dışarıdan bakarak değil, biraz benimseyerek, biraz hoş görerek, biraz da onlar gibi yaşayarak anlatmıştır. (V) Abdülhak Şinasi, bu mutlu azınlığın tatlı kaçıkları dışında kendine kahraman seçememişti.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde “beğeni ve karşılaştırma” bir arada verilmiştir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
17. Aşağıdaki dizelerin hangisinde bir koşul-sonuç ilişkisi vardır?
A) Alçak gönüllü olursan yoktur senden iyisi
B) Dörtnala uzaklaşan şu zamanı durdurmak güç
C) Öylesine gelip geçiyor bütün güzellikler
D) Çalar saatinizi bir eski aşka kurmak güç
E) “Olacak olan olur” bu en büyük gerçektir.
18. Aşağıdaki dizelerin hangisinde anlatımda karşıtlıklardan yararlanılmamıştır?
A) Bazen iniş, bazen yokuş gibiyim.
B) Seninle bir olmak bile ayrılık
C) Senin yokluğunda bir giz var başka
D) Çektin aldın beni ayrılığın kederinden
E) Acı tatlı gerçekler insanı zorlar bazen
19. Hayat, mutlu insanlar için kısa, mutsuz insanlar için de uzundur.
Aşağıdakilerden hangisi, anlamca bu cümleye en yakındır?
A) Hayatın süresi, insanın içinde bulunduğu duruma göre değişir.
B) Hayat için mutluluk da mutsuzluk da göreceli kavramlardır.
C) Mutlu insanlar için hayat, çabuk yaşanan bir süreçtir.
D) Hayatı uzun gösteren, insanların mutsuz olmalarıdır.
E) İnsanlar nasıl yaşarsa yaşasın, hayatın süresi değişmez.
20. (I) Fuat Köprülü çok iyi biliyor Türk edebiyatını. (II) Sadece çağdaş, kendi yaş grubunu değil. (III) Türk edebiyatının, Türkiye dışında kalanlarını da biliyordu. (IV) Türk edebiyatının kültürünü bilenlerin çok sayıda olduğunu sanmıyorum. (V) Birçok araştırmacı belirli alanlarda yoğunlaşmıştı.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde bir “zannetme” anlamı vardır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
CEVAP ANAHTARI
1-A  2-C  3-E  4-C  5-D  6-B  7-C  8-E  9-A  10-B  11-B  12-C  13-E  14-C  15-A  16-D  17-A  18-D  19- A  20-D
1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “sanatın, insanların yaşamını kolaylaştırdığı” anlamı vardır?
A) Yalnız sanat, ulusların yükselişini gösterir.
B) Bir insan güzel sanatları severse, ona hiçbir iş ağır gelmez.
C) Sanat hayatı uzun, insan hayatı kısadır.
D) Sanatta elle tutulur tek ve belli bir gerçek yoktur.
E) Sanat da hayat gibi insan içine daldığı oranda genişler.
2. (I) O, kısa süre Ankara ve Paris’te kalmasının dışında ömrünü İstanbul’da geçirmiş bir hikâyeci ve şairimizdir. (II) İstanbul’a tutkun olan şairin bütün hikâyeleri İstanbul’u anlatmaktadır. (III) Onun hikâyelerinde Boğaz’ı, İstanbul’u sahil bölgelerini, Taksim’i bulabiliriz. (IV) Beyoğlu’nu, Adaları, Eyüp ve mezarlıklarını olanca sıcaklığı ve canlılığıyla görebilmekteyiz. (V) “O Mahalle” hikâyesinde ise İstanbul’un bir kenar mahalle kültürü gözümüzün önünde canlanıverir.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi diğerlerinden daha “genel” anlamlıdır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
3. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “başkalarının yaptığı gibi” anlamı vardır?
A) Orantısız biçimleri olan mor çiçekleri de koparırdın.
B) Çiçeklerden de ağzına tanıdık bir tat dolardı.
C) Şimdi dağlar da unuttu seni garip gönlüm.
D) Tatların ne olduğunu bulmaya çalışırdın sonra da
E) Onu rüyalarında da görmüştün daha önce
4. (I) Can zamandır, dedik. (II) Ardımızda bıraktığımızı düşündük. (III) Bizler ölüydük, zaman sürdü. (IV) Yanımız, yöremiz, boşluk hep duruyordu. (V) Boşluk, ona hükmetmeyi dilerdik.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde “İstenilen bir şeyin yapılamadığı” anlamı sezilmektedir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
5. Yarım yüzyıl, düşüncelerimi şiire, romana, öyküye döktüm, fakat içimdekilerin binde birini bile dile getiremedim.
Bu cümleden çıkarılabilecek en kapsamlı yargı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yazar düşündüklerinin tamamını eserlerinde yansıtmıştır.
B) Yazar düşüncelerini ifade etmek için çok sayıda eser vermiştir.
C) Yazar, çok sayıda eser vermeyi düşüncelerini bütünüyle anlatmak için yapar.
D) Yazar, çok sayıda eser vermekle düşüncelerini ifade etmiş olmaz.
E) Ayrı türlerde eser vermiş olmak, düşüncelerini anlatmak için yeterli değildir.
6. Aşağıdaki ikili dizelerin hangisinde, iki dize arasında bir karşıtlık sezilmektedir?
A) Ey benim aşkınla bülbül gibi nâlân olduğum
Bayramdır çık nâz ile seyrana kurban olduğum.
B) Dış yüzüm böyle ağardıkça ağarmakta, fakat
Sormayın iç yüzümün rengini: yüzler karası
C) Eğri dallar gibi halsiz, yorgunsun
Birikmiş sulardan daha durgunsun
D) Fakat nasıl yapacaklar on beş gün içinde
Nasıl bütün bir insan kaderini tadacağım
E) Bir hastaya vardın ise, bir içim su verdin ise
Yarın onda karşı gele, Hak şarabın içmiş gibi
7. (I) Gurbet Hikâyeleri, kendi insanını anlatan, memleketini dile getiren hikâyelerdir. (II) Bu özellikleriyle Refik Halit Karay, sadece 20. yüzyılda çok okunan bir yazar olarak edebiyat tarihlerinde kalmayacak. (III) O, 21. yüzyılda da flâş edebiyatçılar arasında olacaktır. (IV) Sadece hikâyelerini değil, nesirlerini, ironik yazılarını da dikkatle okuyanlar, onu özümseyenler kazanacaktır. (V) Kim bilir belki de birçok hikâyeci ve yazarımıza da esin kaynağı olacaktır.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde bir “öngörü” anlamı yoktur?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
8. Aşağıdaki ikili dizelerin hangisinde bir “yanılgı” anlamı sezilmektedir?
A) Elâ gözlerini sevdiğim dilber
Yüzüne bakmaya doyamadım ben
B) İbrişim(ipek)den nâzik sandığım güzel
Meğer çelik gibi bükülmez imiş
C) İbret için gelmiş derler cihana
Noktadır benlerin sayamadım ben
D) Bu dünyayı kuran mimar
Ne hoş sağlam temel atmış
E) Horoz ibiğinden damlayan kan
Yollar ve sevgili türküler şahidimdir.
9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “Daha önceden bilmiyordum, yeni anladım.” anlamı vardır?
A) Yüzündeki felâket izinden tanıdım seni.
B) Irmaklara, taşlara, güneşe ve aya hükmediyordun.
C) Şimdi fark ediyorum, güzelliğin de azalıp çoğaldığını.
D) Bakışların ufka ulaştığında, hiçbir şeyin önemi kalmamış olacak.
E) Ayrı düştüğüm geçmişim, sırf bir zamanlar ben yaşadığım için yaralıyor beni.
10. (I) Hikâyelerde, yirmili otuzlu yaşlardaki erkek kahramanların hikâyeleriyle yüz yüze geliriz. (II) Bu kahramanlar da bazı ortak özellikleriyle dikkati çeker. (III) Bunların bir kısmı tek maaşla geçinmek zorunda kalan orta halli insanlardır. (IV) Diğerleri de elde avuçta olanla yetinen, bazen de geçim kaynağı belli olmayan tiplerdir. (V) Hepsinin ortak özelliği ise küçük şeylerden mutlu olmaları, büyük ideallerden ve hesaplardan uzak durmalarıdır. (VI) Kimi günübirlik gönül maceralarıyla avunurken, kimi de bir meyhane köşesinde eski sevgilisini düşünerek kederlenir.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi, anlam kapsamı bakımından diğerlerinden daha geniştir?
A) II.   B) III.   C) IV.   D) V.   E) VI.
11. (I) Affetmek, tüm sakıncalarına karşın, suçluya kin gütmekten iyidir. (II) Çağımız artık Gandhi’nin olgun ama pasif direniş felsefesini geçersiz kıldı. (III) Hamlığa, gaddarlığa karşı olgun ve derin bağışlayıcılık, artık zaaf sayılıyor. (IV) Ama öte yandan yine çağımız eski kinleri ısıtıp ısıtıp öne sürmeyi de çağdışı bir ilkellik sayıyor.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangi ikisi arasında anlamca karşıtlık sezilmektedir?
A) I. ile II.   B) II. ile III.   C) II. ile IV.   D) I. ile III.   E) III. ile IV.
12. (I) Karşınızda pürdikkat, ağzınızdan her çıkanı büyük bir hikmetmiş gibi kaçırmadan not eden kadınlı er-kekli gazeteciler; (II) karşınızda sonuna kadar açılmış, soluk alışınızı bile kaydeden mikrofonlar; (III) karşınızda her jestinizi akşamki haber yayınında ekrana yetiştirecek objektifler; (IV) karşınızda havai fişekler gibi patlayıp sönen flaşlar; (V) karşınızda her biri bir başka soru sormak için can atan muhabirler varsa, insan konuşmayı bile beceremez.
Yukarıdaki parçada numaralanmış bölümlerin hangisinde bir “küçümseme” anlamı sezilmektedir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
13. Çocuğunun her şeyini affeden kişi, ona hiçbir şeyini affetmemekten daha büyük kötülük yapıyor demektir.
Aşağıdakilerden hangisi, böyle yetiştirilen bir çocuğun yetişkinlik dönemlerinde göstereceği olumsuzluklardan biri olmayabilir?
A) Doğru ile yanlışı ayıramayacağı için davranışları dengesiz olur.
B) Yaptığı her yanlışın cezasız kalacağına inandığı için yanlış yapmayı sürdürür.
C) Affetmenin ancak gerektiğinde yapılacağını anlamak gibi bir erdemden yoksun olur.
D) Her yanlışı hoş görüldüğü için toplumsal konumu çok iyi bir insan olur.
E) İyi ile kötüyü ayırt etme yetisi kazanmadığı için çevresine karşı normal davranışlar gösteremez.
14. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “yapılan işin hiçbir anlamı olmadığı, boşuna yapıldığı” anlamı vurgulanmıştır?
A) İyilikseverlik ve güler yüz, insana servetten daha çok değer kazandırır.
B) İyiliğinize inanılmasını istiyorsanız, siz iyiliklerinizden hiç söz etmeyin.
C) Aşağılık insanlara iyilik etmek, denize su taşımaya benzer.
D) İnsanlar, önemsiz ve değersiz iyilikleri pahalı satarlar.
E) İyilik ediniz, karşısında kötülük göreceğinizi hiç aklınıza getirmeyiniz.
15. Aşağıdaki dizelerin hangisinde, bir “olasılık” anlamı vardır?
A) Kim bırakmış olabilir çıplak bir ayağın izini?
B) Kim rengârenk yansımalar düşürmüş sulara?
C) Kim koru canlı tutmuş külün altında?
D) Kim çizmiş bu çocuk yüzünü kumlara?
E) Kim çekmiş dalgalar arasından kayığını?
16. (I) Uzun yıllar önce değerli, büyük bir kültür adamımızı yitirmiştik: Sabri Esat Siyavuşgil. (II) Her isim, herkeste başka çağrışımlar uyandırabilir. (III) Sabri Esat Siyavuşgil gibi çok yanlı ve her yanı ile parlak insanlar azdır. (IV) Bu insanlar da, ister istemez aynı insanda farklı çağrışımlar uyandırır. (V) Ayrıca Sabri Esat bir alanda ihtisas yapıp onunla yetinecek soydan bir insan değildi.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangi ikisi arasında karşıtlık sezilmektedir?
A) I. ile II.   B) II. ile III.   C) III. ile IV.   D) II. ile IV.   E) IV. ile V.
17. Aşağıdaki cümlelerden hangisi, savunduğu düşünce bakımından diğerlerindenfarklıdır?
A) Susmak, söylenen bir sürü sözden fazlasını anlatır.
B) Konuştuğuna pişman olan çoktur, ama sustuğuna pişman olan yoktur.
C) Susmak, kendine güvenmeyenlerin başvurduğu en tehlikesiz yoldur.
D) Susmak, dış dünyanın tehlikelerinden kurtulmak demektir.
E) Esenlik ve huzur on bölümden oluşuyorsa, dokuzu susmaktır.
18. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “düşünülenle gerçeğin örtüşmediği” vurgulanmıştır?
A) Tevfik Bey çocuk sevmezdi; onun için de çocukluğumda bana pek az yüz vermişti.
B) Onu ilk gördüğümde, soğuk gibi gelmişti ama sonradan en yakın dostum oldu.
C) Basit işlerden bile anladığı yok, aldığı işi yüzüne gözüne bulaştırıyor.
D) Komşularını yanıltmamış, sınıfını geçemeyerek ailesinin yüzünü kara çıkarmıştı.
E) Çocuğu o perişan haliyle her gördüğümde yüreğim sızlıyordu.
CEVAP ANAHTARI
1-B  2-B  3-C  4- E  5-D  6-B  7-A  8-B  9-C  10-D  11-C  12-A  13-D  14-C  15-A  16-D  17-C  18-B
1. Aşağıdaki ikili dizelerin hangisinde, ikinci dizede, birinci dizedeki eylemin “doğal olduğu” vurgulanmıştır?
A) Beni sevdi diye sakın alınma
Dilberi sevenler olagelmiştir.
B) Doğan aylar gibi doğup dolanma
Çıkıp karşımızda güzel salınma
C) Salını salını yürekler ezer
Eymirli’den bir kız geldi pınara
D) Beni dertli ettin saldın dağlara
Hiç gelip sormadın halimi felek
E) Kadir Mevlâm tek saklasın nazardan
Zalim anan suya salmış yalınız.
2. (I) Yarışmada öyküleri Kemal Tahir’in seçeceği söylendi. (II) Ben, Kemal Tahir’in benim yazdığım bir öyküyü seçeceğini hiç düşünmüyordum. (III) Onun yazarlık yoluyla benim yazarlık yolum çok farklıydı. (IV) Buna karşın, yarışmaya bir öykü gönderdim. (V) Öykünün adı da Yazılmamış Bir Günlüktü. (VI) Bu öyküyü daha sonra ilk kitabıma da aldım.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisinde, kendisinden önceki cümlede belirtilen olayın nedeni gerekçesiyle birlikte verilmiştir?
A) II.   B) III.   C) IV.   D) V.   E) VI.
3. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde, eylemin gerçekleşmesi bir başka durumun gerçekleşmesine bağlıdır?
A) Çocukluktan kalma bazı alışkanlıklarını değiştiremeyeceğini biliyordu.
B) Bunlar, babadan kalma değerlere sahip çıkmanın doğal sonuçlarıydı.
C) Onlardan kurtulmayı düşündüğünde yüzüne de bir gülümseme yerleşiyor.
D) Evin kapısından bu gülümsemeyle girmemeliydi.
E) Kapıdan girerken, evi hangi yüzle terk ettiğini düşünüyordu.
4. Aşağıdaki dizelerin hangisinde “bir şeyin ne olduğunun sonradan öğrenildiği” anlamı vurgulanmıştır?
A) Bir ses, bir çizgi, bir şiir, bir büyük aşk
Bunlarmış ölümsüzlüğün esrarı meğer!
B) Her şey seni yansıtır gören gözler için
İdraklere sığmıyor zamanın, devrin
C) Kârun gibi zengin olsa yetmez kimine
Kaybeder asıl huzuru çaresiz insan
D) Yol yok, kılavuz yok, hani bir kalbe bakan
Göz görmüyor etrafı, karanlık sarmış
E) Bir şey yapabildinse şu dünyada eğer
İnsanlık unutmaz seni küçük de olsa eserin.
5. I. Ey hayat! Ölüme şükret, seni onun yüzünden seviyorum.
II. Hayat, değerli madenler gibi olmalı, biraz ağır çekmelidir.
III. Hayatın ne kadar kısa olduğunu anlamak için insan çok yaşamalıdır.
IV. Toplumda iyi insanların varlığı, ancak kötü insanların varlığına bağlıdır.
Numaralanmış cümlelerin hangi ikisi arasında anlamca yakınlık sezilmektedir?
A) I. ile II.   B) II. ile III.   C) I. ile IV.   D) II. ile IV.   E) I. ile III.
6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir “kuşku” anlamı vardır?
A) Kurduğu aksak cümleler acaba okunabilecek mi gözlerinden?
B) İşaretler en sonunda tekrar doğsun, nesnelerle bir olsun.
C) Ne zaman gelmiştim şimdi denen bu vakte.
D) Her şeyi tam bir dünyaya düştüğümü unutmuşum.
E) Yanımda oturan kişiler sanki bilmediğim bir dil konuşuyorlardı.
7. (I) Siz de yine lâfa lâfla karşılık vermek, özür için bile olsa, hafif bir kinaye için bile olsa, yine konuşma zorunluluğunu duyarsınız. (II) Bu böyle birbirine eklenerek uzar gider. (III) Yarın siz de başka birinin dediğinden yararlanıp ödeşirsiniz. (IV) Bunlar da haftalarca gazetelerde, politik çevrelerde konuşulur. (V) Konuşacak daha önemli konusu olmayan çeneleri meşgul eder. (VI) Bu unutulur, başka bir söz düellosu onun yerini alır.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde “küçümseme ve alay” anlamı diğerlerinden daha ağır basmaktadır?
A) II.   B) III.   C) IV.   D) V.   E) VI.
8. I. Başkalarını korkutanın, kendisi de hep korku içinde yaşar.
II. Kılıç ve saban, bu iki fatihten birincisi, ikincisine daima yenilmiştir.
III. Kılıcı kınından çekenin, kendisi de kılıç altında can verir.
IV. Bir insan, hiç istemeden de başka insanlara kötülük yapabilir.
Numaralanmış cümlelerin hangi ikisi arasında anlamca yakınlık sezilmektedir?
A) I. ile II.   B) II. ile III.   C) III. ile IV.   D) I. ile III.   E) II. ile IV.
9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “Bir işin iyi veya kötü olması, işin boyutlarında değil, kendisindedir.” düşüncesi vurgulanmıştır?
A) Kurnazlıklar ve ihanetler, ancak beceriksizlikten kaynaklanır.
B) Dolandırıcılık aşk gibidir, zamanında kaçmasını bilmek gerekir.
C) Hırsızlığın çirkinliği çalınan şeye göre değişmez; ha altın çalmışsın, ha bir iğne.
D) Dizginler kısa tutulduğu zaman, atın azgınlığı çabuk yatışır.
E) Kediyle oynayan, tırmalanmayı göze almış demektir.
10. Aşağıdaki soru cümlelerinin hangisinde “bir onaylatma”, anlamı vardır?
A) Saklanmak için eski bir otobüsten daha uygun bir yer olabilir miydi?
B) Şimdi sorma sırası bende, sen burada ne yapıyorsun?
C) Zifiri karanlığın içinde niçin arka koltukta oturuyorsun?
D) Bu gizemli, karanlık gecede bana kim yardım edebilirdi?
E) Bu kadar karışık sorunların içinden nasıl çıkabilirsin?
11. Aydınlıkla karanlığı, savaşla barışı, yükselişle alçalışı yakından tanımış olan kişi, hayatı gerçekten yaşamış sayılır.
Bu cümleye göre hayatı yaşamış olmanın en temel ölçüsü aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hayatın güzelliklerini doya doya yaşamış olmak
B) Hayatın zorluklarını görmüş olmak
C) Hayatı çelişen yönleriyle yaşamak
D) Hayatı, kişinin istediği gibi yaşamış olması
E) Kişinin, hayatı olduğu gibi kabul etmesi
12. Sanatın büyük devirleri, ulusların ruh büyüklüğüyle aynı zamana rastlar.
Aşağıdakilerden hangisi, anlamca bu cümleye en yakındır?
A) Sanatın gelişmesinin de kendine özgü koşulları vardır.
B) Sanatın gelişmişliği ile toplumun ruhsal gelişmişliği arasında koşutluk vardır.
C) Sanatı doğuran temel güç, toplumun ekonomik gelişmişliğidir.
D) Sanat, ruhsal yönden gelişmiş toplumlarda daha çok sevilir.
E) Sanatçının ruhsal zenginliğini, toplumun gelişmişliği besler.
13. Bir insanın, mikroskop altında gülün köklerini inceleyeceği yerde, onun goncasını seyredip sevinmesi daha iyidir.
Aşağıdakilerden hangisi, bu cümlede vurgulanan düşünce ile örtüşmez?
A) İnsan, bir heykeltıraşın kullandığı mermerin kalitesine değil, heykele bakmalıdır.
B) İnsan, ressamın kullandığı renklere ve tuvalin çeşidine değil, ortaya çıkan resmin güzelliğine bakmalıdır.
C) İnsan, ortaya çıkan sanat eserine olduğu kadar, o eseri oluşturan malzemeye de bakmalıdır.
D) İnsan, şairin seçtiği sözcüklere değil, ortaya çıkan şiirin güzelliğine bakmalıdır.
E) İnsan, tiyatroda kahramanların yetiştiği bölgelere değil, ortaya konulan oyunun güzelliğine bakmalıdır.
14. Aşağıdaki dizelerin hangisinde “bir inanmazlık, bir kuşku” anlamı sezilmektedir?
A) Bir kelebek karanlıkta kanat çırpar
B) Kimse ona gidilemeyeceğini yalnızca kalındığını söylememiş miydi?
C) Beklemenin, işitmek istemenin ne denli hoyrat bir uğraş olduğunu bilir.
D) Korkularını bu sükûnet içinde alt edebilirmiş gibi oturuyordu.
E) Reddettiği dünyanın içinde olduğunu bilse daha iyi olacaktı.
15. (I) Beş yıl önce İzmit-İstanbul tren yolu üzerinde bir sarmaşık görmüştüm. (II) Bir fabrika bacasına sarılan bir sarmaşık. (III) Kırmızı tuğladan fabrika bacasını zamanla yemyeşil bir sarmaşık yukarı kadar sarmıştı. (IV) Doğanın endüstriye karşı zaferi gibi aldım o görüntüyü. (V) Zaferi demeyelim de, doğanın kendini hatırlatması diyelim. (VI) Ben de varım demesi.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden başlayarak yazar kendi yorumunu yapmıştır?
A) II.   B) III.   C) IV.   D) V.   E) VI.
16. (I) Bu eleştirilerimin bir suçlama değil, bir niteleme olduğu ortadadır. (II) Yazarları, sanatçıları seçtikleri kesimlerle konulardan ötürü kınamak düşüncesi benden çok uzaktır. (III) Bence önemli olan, sanatçının aldığı konuyu ve kesimi işleyişidir. (IV) Abdülhak Şinasi, kendi alanında kimsenin yapamadığını yapmıştır. (V) Türk romanındaki saygın yerini haklı olarak almıştır.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisinde “görecelik” vurgulanmıştır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
17. (I) Hikâyelerimi okuduğunu, oyunlarımı seyrettiğini hiç zannetmiyorum. (II) Öyle bir şey olsa söz arasında muhakkak ima ederdi. (III) Benim yazarlığımı hep ikinci elden, Yakup Kadri ya da Refik Halit’ten duyduğu olasılığı galiba daha geçerliydi. (IV) Çünkü söze, onların övgüleri ile başlardı. (V) “Yakup son piyesinizi çok beğenmiş, Halit hikâyelerinizi övdü.” gibi.
Yukarıdaki parçada, numaralanmış cümlelerin birinde “olasılık” diğerlerinde de “gerekçesi” verilmiştir. Bu iki cümle aşağıdakilerden hangileridir?
A) I. ve III.   B) III. ve IV.   C) II. ve IV.   D) IV. ve V.   E) I. ve V.
18. (I) Hoyrat tüketim toplumlarında, yüzyılların imbiğinden geçmiş Uzakdoğu sporlarının etkisi büyük olmuştur. (II) Çünkü bu sporun bir bilge yönü ve figürlerinin de çarpıcı, düşündürücü niteliği vardır. (III) Kafa ve vücut yeteneklerinin tam bir uyum içinde birleştiği genç sporcuda, bir ermiş, yepyeni bir jön tipi yatmaktadır. (IV) Ama bu sporcunun bireysel mutluluğu da her bireysel şey gibi biraz lükstür. (V) Alçak gönüllülüğüne, sevecenliğine karşın, bu sporcu yine de içe dönük ve bencildir.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde sporcunun hem olumlu, hem de olumsuz yönü vurgulanmıştır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.
CEVAP ANAHTARI
1-A  2-B  3-C  4-A  5-C  6-A  7-D  8-D  9-C  10-A  11-C  12-B  13-C  14-D  15-C  16-C  17-B  18-E


10. sınıf tımarlı sipahi performans ödevi

TIMARLI SİPAHİLER
Eyalet askerlerinin dolayısıyla Osmanlı ordusunun en önemli kesimiydi. Tımarlı sipahiler Türklerden oluşurdu. Tımarlı sipahiler tımar sahiplerinden ve bunların beslemekle yükümlü oldukları askerlerden meydana gelirdi. Bir seferden 2-3 ay önce tımarlı sipahilere hazır olmaları emredilirdi. Bütün sipahilerin sefere katılması zorunluydu. Sipahilerin subaylarına Alaybeyi denirdi. Her alaybeyi 1000 sipahiye kumanda ederdi. Silahları kılıç,ok,kalkan,mızrak idi. Her sipahiye birde at verilirdi. Başlarında miğfer üstlerinde zırh bulunurdu. Tımarlı sipahiler atılı olduğundan hızlı hareket edebiliyordular. Bu nedenle düşmanı çember içine almak ve kaçan düşmanı kovalamak onların göreviydi. Akıncılar sınır boylarında oturur, seferde ordunun güvenliğini sağlardı. Bir kaç dil bilen tımarlı sipahiler istihbarat görevi yaparlardı. Barış zamanında ise düşman topraklarına akınlar düzenlenirdi.
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA TIMAR KANUNU:
Tımar, Osmanlı İmparatorluğu’nda belirli görev ve hizmet karşılığı olarak kişilere verilen ve yıllık geliri 1. 000 akçe ile 20. 000 akçe arasında değişen araziye denir. Tımarın kullanılması ile ilgili kanuna da Tımar Kanunu denir. Tımar Sistemi’nin, Osmanlı İmparatorluğu’nda toprağın işlenerek, devletin masrafsız bir şekilde girmeden büyük bir askeri kuvvet sağlaması ve iktisadi hayatın gelişmesinde büyük yararı olmuştur. Fakat zamanla bu sistem içerisinde yolsuzluk ve rüşvet olaylarının baş göstermesi, bu sistemin bozulmasına ve imparatorluğun çökmesine sebep olan nedenlerden biri olmuştur.
Tımar Kanununa göre ;
1- Tımar sahipleri devletin birer memurudur ve merkezin emri altında çalışmak zorundadır.
2- Görevini yerine getiremeyen tımar sahipleri görevlerinden azledilirler.
3- Tımar, hizmet karşılığı toprağın gelirinden yararlanıldığından dolayı elde ettikleri haklar veraset yoluyla bir başkasına verilemez.
4- Tımar sahipleri, devletin verdiği işleri yapmak ve verilen yetkileri kullanmakla sorumludurlar.
5- Tımar sahibi özürü olmadan sefere katılmazsa tımarı elinden alınır.
6- Ortak tımarlarda nöbeti geldiği halde gelmeyenlerin tımarına el konur.
7- Tımar ve zeamet sahiplerinin ölümü halinde, tımarların kılıç kısmı oğullarına verilir.
8- Şehit düşenin oğluna kılıçtan fazlası verilir.
Savaşlarda elde edilen topraklar gelirine göre kısımlara ayrılır ve savaşta yer alan sipahilere verilirdi. Tımarların gelir ve giderleri defterhanede bulunurdu. Tımar sahibi, her 300 akçe için cebeli getirmekle yükümlüydü.
Tımar sahibi, devlete ait miri toprakları devlet adına kullanır, köylü onu efendisi olarak tanırdı. Tımar sahibi köylüyü korumak ve ona daha iyi şartlar sağlamak, köylüyü toprağa bağlamak, ziraatı geliştirmekle görevlidir. Tımar sahibi, tımarın olduğu topraklarda otururdu.
Wikipedia
Klasik çağ Osmanlı ordusunun belkemiğini oluşturan Tımarlı Sipahiler, ordu içindeki en kalabalık asker sınıfını oluşturur. Tımarlı sipahilerin Osmanlı askeri ve idari sistemi içindeki konumları Avrupalı tarihçilerce Orta Çağ Avrupası'nın şövalye sistemi ile karşılaştırılmalarına ve bazı kaynaklarda "Osmanlı şövalyeleri" olarak tanımlanmalarına neden olmuştur.Tımarlı sipahi sınıfı temel olarak Türk atlı göçebe hayat tarzından kaynaklanan, Alp veya Batur olarak adlandırılan beye bağlı, asil, atlı savaşçı tipinin Klasik Osmanlı çağındaki ifadesidir. Bu asker sınıfı, Türklerin Ön Asya'ya göçerek yerleşik devletler kurması sürecinde bir profesyonel ordunun yaratılması amacıyla, göçebe savaşçı sisteminin yerleşik hayat düzenine uyarlanmasıyla doğmuştur. Büyük Selçuklu Devletinde "ıkta" adını alan ve daha sonraki süreçte "dirlik" olarak Türkçeleştirilen bu idari ve ekonomik sisteme bağlanan ve sipahilik ("sipahi" Farsça: silahşor, asker) adını alan bu savaşçı sınıfı Büyük Selçuklu ordusunun temelini oluşturmuş; daha sonra Büyük Selçuklu Devletinin mirasçısı olan Anadolu Selçuklu ve diğer Türkmen devletleri de tımarlı sipahi sistemini geliştirerek sürdürmüşlerdir. Anadolu Selçuklu Devleti'nin halefi olan (ve Ertuğrul Gazi'nin Söğüt ve Domaniç bölgesini Anadolu Selçuklu Hanı'ndan tımar olarak aldığı düşünülürse kendisi de kuruluşunu bu sisteme borçlu olan Osmanlı Devleti tımarlı sipahi asker sınıfını da diğer kurumları ile beraber miras almış, devletin genişleyerek Anadolu'ya yayılması sürecinde Sultan 1. Murad Han zamanında tam anlamıyla düzene oturmuştur.Tımarlı sipahilerin temel vazifesi savaş zamanında savaşa katılmak, barış zamanında bulundukları bölgenin güvenliğini sağlamak ve Tımar sistemine göre tımarı dahilindeki halktan vergi toplayarak. bununla hem kendini geçindirmek, hem de tımarının büyüklüğüne göre asker yetiştirmekti. Böylece hazineye yük olmadan ve ayrıca masraf gerektirmeden ordunun insan, silah, malzeme ve eğitim açısından her an harbe hazır olması ve barış zamanı da ülke genelinde asayişin korunması sağlanıyordu.
Timarlı sipâhiler tamâmen Türk soyundan gelirdi. Hatta bu durum tımarlı sipahi kanunnamesinde özellikle belirtilerek Türk soylu olmayanların sipahi olması yasaklanmıştır. Bu yasağın kökeninde tımarlı sipahiliğin Oğuz kabile toplum sistemine dayanan kökenleri olduğu düşünülmektedir.Bu sebepten ötürü sadece nüfus çoğunluğunun Türk olduğu eyâletlerde timar ve zeâmet teşkilâtı yapılmıştır. Tımar her eyâlette bulunmazdı. Meselâ Cezâyir, Tunus, Trablusgarb, Mısır, Yemen, Bağdat gibi eyâletlerde tımar ve zeâmet yoktu.
“Ednâ” denilen küçük timar sâhipleri er ve erbaş; “evsâf” denilen orta tımar sâhipleri astsubay; “âlâ” denilen büyük timar sâhipleri küçük rütbeli subay derecesindeydiler. Küçük zeâmet sâhipleri binbaşı, orta zeâmet sâhipleri yarbay, büyük zeâmet sâhipleri alay beyi rütbesindeki yüksek rütbeli süvâri subaylarıydı.
İki türlü tımarlı olurdu: Tezkireli ve tezkiresiz. Tezkireli tımarlılar, tımarı merkezden, yâni İstanbul’da Dîvân-ı Hümâyundan doğrudan doğruya alanlardır. Tezkiresiz timarlılar ise dirliklerini Beylerbeyinin arzı üzerine alırlardı.
Bir tımarın ilk üç bin akçalık çekirdek kısmına kılıç gerisine terakki denilirdi. Her üç bin akça için sipâhi yanında kendisi gibi atlı ve teçhizatlı bir asker getirmeğe mecburdu. Cebeli (cebe: zırh) denilen bu erler, sipâhinin çocukları, kardeşleri, akrabâsı olacağı gibi, toprağı işleyen herhangi bir kimse de olabilirdi. Bâzı tımarlarda kılıç iki bin akçaya, hatta daha aza düşebiliyordu. Bâzı timarlarda ise en çok altı bin akçaya kadar çıkabiliyordu.
Sefer ilân edilince sipâhiler, Seraskerin bulunduğu yere gelir, yoklama olurlar, dirlik sipâhileri ve cebelileri ayrı ayrı deftere yazılırdı. “Sipâhi ve cebeli falanca paşanın defterlisidir” diye bilinirdi. Sefere dâvet olunup da sefere iştirak etmeyen sipâhinin elindeki timar zaptolunur, başkasına verilirdi. Kânunen götürmek mecburiyetinde oldukları cebeliyi getirmeyenler ve götürüp de kaçanların yerlerine diğerlerini tedârik edemeyenler hakkında da aynı muâmele tatbik olunurdu.
Viyana Kuşatması esnasında bir sipahi
Yığınak emri gelince her tımar sâhibi, cebelileriyle berâber, kendi kazâsının belirli yerinde toplanırdı. O kazâdaki timarlılar, çeribaşı denilen sipâhi yüzbaşısının emrinde bulunurlardı. Çeribaşı da alay beyinin emrine giriyordu. Alayını toplayan alay beyi, sancak beyine gidip hazır olduğunu bildiriyordu. Kendi mâliyet askerini de alan sancak beyi, bu sipâhi alayıyla berâber, beylerbeyine katılmak üzere harekete geçiyordu. Bu iş büyük bir süratle yapılıyordu.
Beylerbeyilerin izin vermesiyle sancak beyleri tarafından bir kısım sipâhiler memleket muhâfazası için yerlerinde bırakılabilirdi. Sipâhi sefere gittiğinde yerine vekil olarak bıraktığı korucu, dirlik sâhibinin yokluğunda toprağın muntazaman işlenmesine nezâret ederdi. Eğer sipâhi harbin uzaması hâlinde kışı hudutta geçirmek emri alırsa, dirliğine harçlıkçı denilen bir vekil göndererek, yıllık gelirini bulunduğu yere getirtirdi.
Timar ve zeâmet; sâhibi ölünce, ekseriya büyük oğluna, yoksa kardeşine veya yeğenine verilirdi. Fakat bunun için timar ve zeâmetin bağlı olduğu alay, vârisin toprağı idâre edebilecek kâbiliyet ve şartlara hâiz olduğuna şehâdet ederlerdi. Zâten bir sipâhi subayı, yerine geçecek birini yıllar boyunca hazırlayıp, yetiştirirdi. Bu sûretle dirlik tecrübesiz insanların eline geçmezdi.
Timar ve zeâmet sâhipleri, arâzileri üzerindeki toprakları üç yıldan fazla işlemezlerse, dirliklerini kaybederlerdi. Toprak işlememek, Allahü teâlâya karşı bir günah sayılırdı. Zîrâ toprak sâyesinde Allahü teâlânın kulları beslenirdi.
Sultan Birinci Süleyman Han (1520-1566) zamânında timarlı sipâhiler, en parlak devrini yaşadı. Bu zamanda 166.200 timarlı sipâhi vardı; bunun 74.000’i Rumeli, 91.600’ü Anadolu timarlı sipâhisiydi. Bu sûrette Türk atlı ordusu, iki orduya ayrılırdı: Rumeli atlı ordusu ve Anadolu atlı ordusu. Meydan muhârebelerinde ordu düzeninin sağ ve sol kanatlarını bu iki ordu teşkil ederdi.
İlk zamanlarda, Rumeli timarlı ordusunun kumandanı Rumeli Beylerbeyi, Anadolu timarlı ordusunun kumandanı da Anadolu Beylerbeyi idi. Fakat sonradan bu iki kanada da pâdişâh tarafından seçilen vezirler kumanda etmeye başladı. Sultan Süleyman Han devrinde bu iki ordu o derece büyüdü ki, sefer Avrupa’da olduğu zaman çok defâ Anadolu sipâhi ordusu çağrılmaz veya bâzı birlikler çağrılırdı. Sefer Asya’da ise, Rumeli askerleri ya çağrılmaz veya bâzı birlikleri sefere katılmak için istenirdi.
Silahları ve Savaş Taktikleri
Tımarlı sipahiler askeri olarak "ağır süvari"kategorisine girmektedir. Savaşa kendileri ve atları tam zırhlı olarak katılan Tımarlı sipahilerin tipik zırhları: göğüs, karın ve sırtı birbiri üzerine bindirilerek perçinlenmiş şeritler halindeki çelik levhalarla desteklenmiş etekte dize, kollarda dirseğe kadar uzanan örme zırh, yine çelik levha ve zincirden yapılan ve bacakları koruyan "dizçek", yekpare çelik veya bronzdan yapılmış ve önkolu koruyan "kolçak" ve çelik veya tombaktan hareketli burunluklu ve zincir enselikli Türk tipi miğferden oluşmaktadır. Uzak mesafede at üzerinde ok ve yay ile cirit kullanan tımarlı sipahiler göğüs göğüse muharebede kargı, sagir balta, şeşper, bozdoğan, topuz, eğri Türk süvari kılıcı ve kama kullanırdı. Kalkanları ise çelik, bronz veya madeni göbekli ibrişim sarmalı söğüt dallarındanyapılmış hafif, orta boy yuvarlak kalkanlardı. Kanuni döneminden itibaren hafif ateşli silahların da etkin olarak savaş alanına girmesiyle at üzerinden ateşlenebilecek karabina ve piştov gibi ateşli silahlar da sipahilerin silahları arasına girdi.
Tımarlı Sipahiler has ordunun merkezi teşkil ettiği savaş düzeninde sağ ve sol kanatlarda yer alırdı. "Kaz kanadı", "Hilal" veya "Turan taktiği" olarak adlandırılan stratejide akıncıların sahte saldırı ve geri çekilmelerini takip ederek saldıran düşman birliklerinin ardını alarak çembere almak ve çevirdiği düşmanı göğüs göğüse mücadelede imha etmek tımarlı sipahilerin göreviydi.
Sipahi eğitiminde binicilik en önemli unsurdu. Özellikle süvari okçuluğu becerisine önem verilirdi. Sipahi adaylarına kemankeşlik, cirit, matrak ve çevgen oyunları, kılıç başta olmak üzere silahların kullanımı ve karakucak güreş öğretilirdi.
17. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğunun ekonomik ve siyasi olarak duraklamaya girmesi, askeri zaferlerin azalarak savaşların uzaması ve tımar sisteminin istismar edilmesi gibi sebeplerle gittikçe yoksullaşan tımarlı sipahi sınıfı bozulmaya başladı Nihayet Sultan Abdülmecîd Hanın 19 Ocak 1841 fermanı ile kalan son tımarlı sipahileri tımarlarına ölene kadar sahip olmak şartıyla emekliye sevk etmesi ile Büyük Selçuklu döneminden beri Anadolu ve Ön Asya Türklüğünün idari ve askeri aristokrasisi ve bürokrasisini oluşturan tımarlı sipahi sınıfı resmen sona erdi.
kapı kulu süvarileri
Kapıkulu Sipahileri padişahın özel ordusunu oluşturan Hassa Ordusu'nun süvari sınıfını oluşturan birliklere verilen addır.
Tımarlı sipahilerin aksine Kapıkulu Ocağı'na bağlı aylıklı askerlerden oluşan Kapıkulu sipahileri I. Murad Dönemi'nde kurulmuştur. İlkdönemlerde hassa ordusunun piyade birlikleri olan yeniçeriler gibi bu sınıfa da devşirme sistemi ile asker yetiştirildiyse de önceden ata alışık olmayan Avrupalı devşirme çocuklarına süvariliğin inceliklerini öğretmedeki zorluklar neticesinde gitgide bu sınıfa daha çok Yörük Türkmen çocukları alınmaya başlamış ve Fatih Sultan Mehmed zamanından itibaren de tamamen Türklerden oluşturulmaya başlanmıştır.
Eğitim ve harp sanatı yönlerinden tımarlı sipahilerle paralellik gösterseler de sayı olarak çok daha küçük bir birlik olan kapıkulu sipahileri parlak kumaşlar ve deri ile kaplanan hafif örme zırhlar, keçe külah biçiminde, bazen üzerine sarık sarılan gösterişli sorguçlu tombak miğferler giyer ve uzun saplı tunç teberler başta olmak üzere zengin süslenmiş silahlar kullanırlardı. Görevleri savaşta padişahın yanında savaşarak yalancı geri çekilme sırasında ordunun merkezini savunmak, barış zamanı padişahı ve sarayı korumaktı.
Kuruluşundan itibaren hassa ordusunun piyade askerleri olan yeniçerilerle rekabet halinde olan kapıkulu sipahileri yeniçerilerin aksine Osmanlı tarihi boyunca nadiren kazan kaldırmış, bu sebepten ötürü "Atlı er başkaldırmaz"sözü Osmanlı devletinde bir deyim halini almıştır. Yeniçerilerle olan rekabetleri ise Osmanlı tarihi boyunca zaman zaman kanlı bir hale dönüşmüş ve Sultan Ahmet meydanında iki gurubun zaman zaman silahlı çatışmalara girdikleri görülmüştür. Özellikle Sultan IV. Murad'ın saltanatını sağlamlaştırmak ve yeniçerilerin elinden iktidar gücünü almak mücadelesinde kapıkulu sipahileri payitahtta padişahı destekleyen en önemli güç olmuştur.
Sultan II. Mahmut'un yeniçeri ocağını tasfiyesinde de kapıkulu sipahileri yeniçerilere karşı II. Mahmut'u destekleyerek isyancı yeniçerilere karşı halkla beraber dövüşmüş ve bu sebepten topyekün yok edilen ve tüm malları devlete geçen yeniçerilerin aksine canları ve mallarına dokunulmayarak yeni orduya gönüllü olarak katılmalarına izin verilmiştir.
Tımarlı Sipahi
 Tımar sâhibi süvâri askeri. Osmanlı ordusunun esâsı ve en büyük kısmını tımarlı sipâhi denilen atlı ordusu teşkil etmekteydi. Tımarlı sipâhiler kapıkulu sınıfları gibi maaşlı değildi. Leventler ve akıncılar gibi ganimetlerle geçinmezler, yaşamaları için devlet toprak verirdi. Toprağın üzerinde köylü vardı. O köylüden vergiyi tmarlı sipâhi toplar. Bununla hem kendini geçindirir, hem de atları ve silâhları devamlı hazır bulundururdu. Tımar, ordunun er ve subaylarına sürekli askerlik hizmetlerine ve kendilerinin ve adamlarının harbe hazır olmaları, sefere çıkarıldığında hazineye yük olmadan getirdikleri silâh, malzeme ve yiyeceklere karşılık ödenen bir maaş gibiydi.
Selçukluların Arapça ıktâ dedikleri böyle toprağa Osmanlılar, tâbiri Türkçeleştirerek dirlik demişlerdir. Dirlikler gelirleri bakımından üçe ayrılırdı. Yıllık geliri 19.999 akçaya kadar olan dirliğe, tımar; 20.000 akçadan 99.999 akçaya kadar olan zeâmet; 100.000 akçadan îtibâren gelir getirene de has denilirdi. Burada gelir tamâmen vergi mânâsındadır. Yâni ürünün gerçek değeri değil, üründen köylünün devlete verdiği vergi değeridir. Bu vergiyi, diğer bâzı vergilerle berâber toplamak hakkı dirlik sâhibi sipâhiye âitti.“Ednâ” denilen küçük tımar sâhipleri er ve erbaş; “evsâf” denilen orta tımar sâhipleri astsubay; “âlâ” denilen büyük tımar sâhipleri küçük rütbeli subay derecesindeydiler. Küçük zeâmet sâhipleri binbaşı, orta zeâmet sâhipleri yarbay, büyük zeâmet sâhipleri albay derecesinde yüksek rütbeli süvâri subaylarıydı. Bu sonunculara alay beyi deniliyordu ki, sonradan Farsçalaştırılarak miralay ve bugün aynı mânâda albay olmuştur. Sancakbeyi tümgeneral ve beylerbeyi orgeneral rütbesindeki kişilerin dirliğine “hâs” deniliyordu. Vezirlerin, hânedan üyelerinin de hâsları vardı. En büyük hâslar pâdişâha âitti.
İki türlü tımarlı olurdu: Tezkireli ve tezkiresiz. Tezkireli tımarlılar, tımarı merkezden, yâni İstanbul'da Dîvân-ı Hümâyundan doğrudan doğruya alanlardır. Tezkiresiz tımarlılar ise dirliklerini Beylerbeyinin arzı üzerine alırlardı.
Bir tımarın ilk üç bin akçalık çekirdek kısmına kılıç gerisine terakki denilirdi. Zîrâ her üç bin akça için sipâhi yanında kendisi gibi atlı ve teçhizatlı bir asker getirmeğe mecburdur. Cebeli denilen bu erler, sipâhinin çocukları, kardeşleri, akrabâsı olacağı gibi, toprağı işleyen herhangi bir kimse de olabilirdi. Bâzı tımarlarda kılıç iki bin akçaya, hatta daha aza düşebiliyordu. Bâzı tımarlarda ise en çok altı bin akçaya kadar çıkabiliyordu.
Sipâhi, tımarın bulunduğu topraklarda yaşar, köylülerden vergisini genellikle mal olarak alır ve bu geliri kendisini ve cebelilerini geçindirmek için kullanırdı. Köylerdeki düzeni korurdu. Sipâhilerin, tımarları içindeki devlet topraklarını, çiftçilere dağıtırken, verdikleri vesikaya sipâhi senedi denirdi. Birinci Murâd Han zamânında tesis edilen sipâhilerin Anadolu ve Rumeli'nin Türkleşmesinde ve İslâmlaşmasında büyük hizmetleri görüldü.

Rumeli tımarları, Anadolu tımarlarından dahaverimliydi. Anadolu'da üç bin akçaya kadar olan tımarlar orduya bir cebeli verdiği hâlde, Rumeli'de üç bin akçaya kadar olan tımarlardan iki, hatta üç cebeli çıktığı olurdu. Tabiî tımarların üzerinde yaşayan köylü çiftçilerin Anadolu eyâletlerinde büyük çoğunluğu Türk olduğu halde, Rumeli eyâletlerinde ancak yarıya yakını Türk, yarıdan fazlası, bâzı bölgelerde çok daha fazlası Hıristiyan Ortodoks, bâzı bölgeler de Katolikti.
Sefer ilân edilince sipâhiler, Seraskerin bulunduğu yere gelir, yoklama olurlar, dirlik sipâhileri ve cebelileri ayrı ayrı deftere yazılırdı. “Sipâhi ve cebeli falanca paşanın defterlisidir” diye bilinirdi. Sefere dâvet olunup da sefere iştirak etmeyen sipâhinin elindeki tımar zaptolunur, başkasına verilirdi. Kânunen götürmek mecburiyetinde oldukları cebeli ve gulâmı getirmeyenler ve götürüp de kaçanların yerlerine diğerlerini tedârik edemeyenler hakkında da aynı muâmele tatbik olunurdu.
Yığınak emri gelince her tımar sâhibi, cebelileriyle berâber, kendi kazâsının belirli yerinde toplanırdı. O kazâdaki tımarlılar, çeribaşı denilen sipâhi yüzbaşısının emrinde bulunurlardı. Çeribaşı da alay beyinin emrine giriyordu. Alayını toplayan alay beyi, sancak beyine gidip hazır olduğunu bildiriyordu. Kendi mâliyet askerini de alan sancak beyi, bu sipâhi alayıyla berâber, beylerbeyine katılmak üzere harekete geçiyordu. Bu iş büyük bir süratle yapılıyordu.
Beylerbeyilerin izin vermesiyle sancak beyleri tarafından bir kısım sipâhiler memleket muhâfazası için yerlerinde bırakılabilirdi. Sipâhi sefere gittiğinde yerine vekil olarak bıraktığı korucu, dirlik sâhibinin yokluğunda toprağın muntazaman işlenmesine nezâret ederdi. Eğer sipâhi harbin uzaması hâlinde kışı hudutta geçirmek emri alırsa, dirliğine harçlıkçı denilen bir vekil göndererek, yıllık gelirini bulunduğu yere getirtirdi.
Tımar ve zeâmet; sâhibi ölünce, ekseriya büyük oğluna, yoksa kardeşine veya yeğenine verilirdi. Fakat bunun için tımar ve zeâmetin bağlı olduğu alay, vârisin toprağı idâre edebilecek kâbiliyet ve şartlara hâiz olduğuna şehâdet ederlerdi. Zâten bir sipâhi subayı, yerine geçecek birini yıllar boyunca hazırlayıp, yetiştirirdi. Bu sûretle dirlik tecrübesiz insanların eline geçmezdi.
Tımar ve zeâmet sâhipleri, arâzileri üzerindeki toprakları üç yıldan fazla işlemezlerse, dirliklerini kaybederlerdi. Toprak işlememek, Allahü teâlâya karşı bir günah sayılırdı. Zîrâ toprak sâyesinde Allahü teâlânın kulları beslenirdi. Tımar her eyâlette bulunmazdı. Meselâ Cezâyir, Tunus, Trablusgarb, Mısır, Yemen, Bağdat gibi eyâletlerde tımar ve zeâmet yoktu. Çoğunlukla Türk nüfûsunun bulunduğu eyâletlerde tımar ve zeâmet teşkilâtı yapılmıştır. Tımarlı sipâhi tamâmen Türk soyundan gelirdi.
Sultan Birinci Süleyman Han (1520-1566) zamânında tımarlı sipâhiler, en parlak devrini yaşadı. Bu zamanda 166.200 tımarlı sipâhi vardı; bunun 74.000'i Rumeli, 91.600'ü Anadolu tımarlı sipâhisiydi. Bu sûrette Türk atlı ordusu, iki orduya ayrılırdı: Rumeli atlı ordusu ve Anadolu atlı ordusu. Meydan muhârebelerinde ordu düzeninin sağ ve sol kanatlarını bu iki ordu teşkil ederdi. Kapıkulu askerleri merkezde bulunurdu. İlk zamanlarda, Rumeli tımarlı ordusunun kumandanı Rumeli Beylerbeyi, Anadolu tımarlı ordusunun kumandanı da Anadolu Beylerbeyi idi. Fakat sonradan bu iki kanada da pâdişâh tarafından seçilen vezirler kumanda etmeye başladı. Sultan Süleyman Han devrinde bu iki ordu o derece büyüdü ki, sefer Avrupa'da olduğu zaman çok defâ Anadolu sipâhi ordusu çağrılmaz veya bâzı birlikler çağrılırdı. Sefer Asya'da ise, Rumeli askerleri ya çağrılmaz veya bâzı birlikleri sefere katılmak için istenirdi.
Tımarlı sipâhiler 17. yüzyıla doğru bozulmaya başladı. Kuruluşlarından beri Osmanlı Devletinin târihinde büyük bir rol oynayan tımarlı sistemi, yeniçeriler için olduğu gibi kanlı ve ızdıraplı bir tasfiyeden ziyâde, sessiz sedâsız bir sûrette ve herhangi bir sarsıntıya sebep olmadan ortadan kalktı.
Asırlar boyunca sipâhiler, memleketin en uzak köşelerine kadar yayılıp, köylüyle iç içe yaşadı ve uzun müddet zirâî iktisâdiyatın ve devlet toprak siyâsetinin faal mümessilleri rolünü oynamıştı. Pâdişâhın, devletin en ücrâ köşelerindeki sâdık temsilcileriydiler. Köylerin şenlenmesinde, bayındır hâle gelmesinde her türlü yardımda bulunurlardı. Tımarlı sipâhilerin 17. asrın son yıllarında, hele 18. asırdan îtibâren sayıları önemli ölçüde azaldı.
Kapıkulu süvârilerinin ehemmiyet kazanması ile Sultan Abdülmecîd Han (1839-1865), 19 Ocak 1841 fermanı ile birçok tımarlı sipâhiyi emekliye sevk etti. Fakat tımarlarını hayatlarının sonuna kadar ellerinde bıraktı. 1844'te bir kısım tımarlı sipâhisi, atlı jandarma olarak hizmete alındı. Zâten uzun müddetten beri ne sipâhi olarak, ne saray mensubu olarak kimseye tımar verilmiyordu. Ölen tımarlı sipâhilerin çocukları İstanbul'a getirilip, askerî mekteplere veriliyordu. 1850'den sonra tımar da, sipâhi de kalmadı.


10. sınıf isimlerle ilgili 25 soru

İSİMLERLE İLGİLİ TESTLER


I. Bu kentin bir yanında alevler çiçektendi.
II. Tepeleri kar tozudur her sabah
III. Alkışlara tutunarak yürüdü gençliğim
IV. Kurulu bir saatti yüreği zamanın
V. Kente gece giren firarilerin damarında
1. Numaralanmış dizelerin hangisinde, tamlananı tamlayanından önce kullanılmış bir ad tamlamasına yer verilmiştir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

2. Aşağıdaki dizelerin hangisinde ad tamlaması "özne" görevinde kullanılmıştır?
A) Bir yanıp bir sönen lambanın dibinde gölgem
B) Uykum nasıl olsa bir kelebeğin ömrüne denktir.
C) Çıkaramadım hatlarımdaki hattın anlamını
D) Çıkıp gidiyorum gecelerin ötesine bu akşam
E) Ruhumun kanatları ince saydam zardandır.

3. Aşağıdaki dizelerin hangisinde altı çizili sözcük, tamlayanı düşmüş bir ad tamlamasıdeğildir?
A) Dünya büyüktür bilinir,
Uğultusu kalplerde duyulur.
B) Sözleri zayıflar, görmek istedikleri
Düş uzaklaşır, buğular içinde
C) Çiçekleri solmuş bahçelerden geçtik
Bahar akşamlarına benzemiyordu güz
D) Gezdik bir kez daha dağları
Mağaraları uğuldayan dehlizleri.
E) Bir ağaç kabuğu gibi katılaşmış kalbi
Yıllara meydan okuyan bir çınar gibiydi.

4. Aşağıdaki dizelerin hangisinde birden çok ad tamlamasına yer verilmiştir?
A) Gecenin ışığını şafağın gölgesine yüklüyorlar.
B) Uyku, yolu yükseltiyor yıldız kümesine
C) Sular usulca uçurmuş seni parmak uçlarıyla
D) İçindeki dünya dünyanın kendisi oluyor
E) Nehir boyunu izleyerek aşağılara iner gönlüm

Yürüyoruz (I)bembeyaz ağaçların altında
(II)Sokak lâmbalarının ışığında
Bir (III)aşkın tertemiz sayfalarında
(IV)Parmaklarımızın izleri duruyor
(V)Yaşamın anlamı büyüyor varlığımızla
5. Yukarıdaki dizelerde numaralanmış söz öbeklerinden hangisi bir zincirleme ad tamlamasıdır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

6. Gelecek diye bir (I)beklentisi yoktu artık; en ufak bir umut (II)ışığı yoktur. Onunsa hâlâ bir (III)umudu vardı ve yarını hiç sızlanmadan hayal edebiliyordu, ama yalnızlığı daha ne kadar sürecekti.
Yukarıdaki parçada attı çizili sözcüklerden hangisinin aldığı -ı takısı, işlevi bakımından diğerlerinden farklıdır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

7. (I) Park Otel'in bir salonunda toplanmışlardı. (II) Yıllık kongreler yapıyorlardı. (III) Aralarında yurt çapında ün yapmış bilim adamları vardı. (IV) Ülkenin en seçkin aydınları buradaydı. (V) Bir rastlantı sonucu onların arasına düşmüştüm.
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde ad tamlamasına yerverilmemiştir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

8. Aşağıdaki dizelerin/cümlelerin hangisinde, birden fazla tamlayan bir adı tamlamıştır?
A) Hep başkalarının işlerini yapmak, ona ağır gelmişti.
B) İnsanın, kendi eyleminin kölesi olduğunu bilmiyor mu?
C) Sözlerin, cümlelerin ardında bir dünya var.
D) İpekli kumaşların hışırtısı kulaklarını tırmalıyordu.
E) Onun yumuşak saçları yavaş yavaş uzar.

9. Sahildeki (I)mezarlığın (II)arkasına düşen iki (III)ıhlamur (IV)ağacının (V)ortasına, mor çiçeklerden ekti.
Yukarıdaki cümlede numaralanmış sözcüklerden hangi ikisi tamlayan durumundadeğildir?
A) I. ve II.   B) II. ve III.   C) III. ve IV.   D) IV. ve V.   E) II. ve V.

10. (I)Yaşlı köylü, (II)çarşının ötesinde, (III)köprünün yanında, (IV)çukur bir yerde (V)hamal kahvesini önermişti.
Yukarıdaki cümlede numaralanmış bölümlerden hangi ikisi, diğerlerinden farklı türde bir tamlamadır?
A) I. ve II.   B) II. ve IV.   C) IV. ve V.   D) III. ve IV.   E) I. ve IV.

11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ad tamlamasının tamlananı bir sıfatla nitelenmiştir?
A) Gemimiz bir inip bir kalkıyor limanın renkli sularında.
B) Küçük gölün kıyısında bir çocuk dolaşıyor.
C) Elma ağaçları altında uzun masalar vardı.
D) Kırık sandalyelerin arasında çimenler büyümüş.
E) Gemiciler beyaz bayraklar çekmişti direklere.

12. Aşağıdaki dizelerin hangisinde bir zincirleme ad tamlamasına yer verilmiştir?
A) O günden bugüne mavi göğün altında durur.
B) Eski zaman evlerinin duvarlarında yansır ölüm.
C) Dilimde dizelerle yürüdüm, geniş şiir ülkesine.
D) Bir şarkı söylüyorum çiçeklerin diliyle.
E) Kendi derinliğinde yeşerir eski acılar.

13. Benim için burası masallar ülkesiydi. Gönlümün sultanını burada bulmuştum. Dağların azameti, tabiatın güzelliği, sevgilimin sevgisi, bana tılsımlı hazineler gibi geliyordu.
Yukarıdaki parçada kaç tane ad tamlaması kullanılmıştır?
A) 1   B) 2   C) 3   D) 4   E) 5

14. Aşağıdaki dizelerin hangisinde altı çizili tamlama, diğerlerinden farklı türde bir tamlamadır?
A) Şimdi gözlerimin önünde bölünüyor zaman.
B) Keskin rüzgârlar izliyor durgun suyu kuzeyde.
C) Birlik tutkusunda yitiyor güneyin çocukları.
D) Boğaz üzerinde dev bir gemi yanıyor yavaş yavaş.
E) Onlar sahilde, denizin günlüğünü tutuyor.

15. Aşağıdaki dizelerin hangisinde altı çizili bölüm diğerlerinden farklı türde bir tamlamadır?
A) Sazını söyletiyor yapraklı ağaçlar
B) Yanıp sönen bir duyguyla, bulutlu günlere yetişin
C) Şu bizim aşk dediğimiz, içimizde göstermelik çeşme
D) İster sizden bir güldeste, ister camdan bir keman
E) Açılır gül yaprağında, saz şairi niyetine.

16. Aşağıdaki dizelerde altı çizili sözcüklerden hangisi ismin hal ekini almamıştır?
A) Sen insanları mutlu etmeye devam et, dedi.
B) Her dersin ilk öğrencisi o olmuştu yıllarca
C) Hakikate varan yolları bir bir göstermişti bana.
D) Oğluna söylenmesi gerekenleri söylemişti o akşam.
E) Bütün dünyayı sevgiyle kucaklayacak bir gönül vardı.

17. Aşağıdaki dizelerin hangisinde aralarına sıfat girmiş bir ad tamlaması vardır?
A) Suyun baş gövdesi aşağılıyor beni
B) Her gücün ötesinde bir sesti onunki
C) Gök gürültüsünün yankısını duyuyorduk
D) Uçurumların kenarında açmıştı çiçekler
E) Ölümün rengi çöker ikindi vakti dünyaya

(I)Gönlümde sönmeyen sabır mumusun
(II)Dillere destan hayat serumusun
Yeter (III)çektiklerim senin (IV)elinden
Şu perişan (V)halimin yorumusun
18. Yukarıdaki dizelerde numaralanmış sözcüklerden hangisi "iyelik eki" almamıştır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

19. (I)Yunanlı bir çoban geçerdi yanlarından (II)tembel eşeğinin üzerinde. Yine gidecekleri yerlerden birine yaklaşıyorlardı. (III)Renkli ağaçların tepelerinden (IV)küçük bir kasabanın çatıları görünmeye başlamıştı; kasaba (V)batan güneşin ışığında sanki bir arka perdeye benziyordu.
Yukarıdaki parçada numaralanmış sözcüklerden hangisi bir ad tamlamasında tamlayanın sıfatı görevinde değildir?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

20. Allah'tan medet umma, ona sığınma ve (I)ahiret düşüncesi, Ziya Osman'ın şiirlerinde yoğun bir şekilde geçmektedir. Şiirlerindeki bu (II)din duygusu, hikâyelerinde yerini daha çok(III)insancıl duygulara bırakır. Hikâyelerinde ölüm, daha çok (IV)annesinin ölümü ve (V)Eyüp Mezarlığı çerçevesinde karşımıza çıkar.
Yukarıdaki parçada numaralanmış bölümlerden hangisi, diğerlerinden farklı türde bir tamlamadır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

21. Aşağıdaki dizelerin hangisinde tamlananı tamlayanından önce gelmiş bir ad tamlaması vardır?
A) Martılar yazar denizde batan özgeçmişini gökyüzünün.
B) Sulu gözlerinin altında mavimsi torbalar oluşmuştu.
C) Bir düğün gecesine yakışır lüks bir bina da değildi.
D) Kız, sımsıkı tutmuştu hasta annesinin elini.
E) Hatırlamak istemiyordu onun son durumunu da.

22. Aşağıdaki dizelerin hangisinde altı çizili tamlama, diğerlerinden farklı türde bir tamlamadır?
A) Birden karanlık uykusundan uyanıyor zaman
B) Kentin üzerine saldırıyor vahşi bir hayvan gibi dumanlar
C) Deniz yüzeyine eğilmiş, sularla tamamlanmış bu kent
D) Ortalığa korkunç bir saman kokusu yayılmıştı
E) Ay ışığında kolundaki saatten vakti öğrenmeye çalıştı

23. Hayattan umudunu (I)kesen için (II)artık dünya (III)yıpranmış bir araba lastiği gibi,(IV)sonsuz bir çöplüğe doğru (V)son sürat gider.
Yukarıdaki cümlede numaralanmış sözcüklerden hangisi, bir ad tamlamasının sıfatı görevinde kullanılmıştır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

Sensin (I)güvercinim, (II)kolum, (III)kanadım
Seni gördüm, seni bildim, tanıdım
Giysi yaptım aşkını ak (IV)tenime   
Gönül kafesine girip (V)tünedim.
24. Yukarıdaki dizelerde numaralanmış sözcüklerden hangisi iyelik eki almamıştır?
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

25. Aşağıdaki dizelerin hangisinde ad tamlamasının tamlayanla tamlananı yer değiştirmiştir?
A) Bir tepesi vardır en küçük ağacın bile
B) Saatlerin yerine hafızam işler durmadan
C) Sesler denizin ufkunu uçtan uca sardı
D) Eğlenme gurbette yayla zamanı hiç
E) Yar elinden ben bir dolu içmişim

CEVAP ANAHTARI
1-D 2-E 3-D 4-A 5-B 6-D 7-B 8-C 9-E 10-E 11-A 12-B 13-E 14-B 15-E 16-B 17-A 

18-B 19-A 20-C 21-A 22-A 23-C 24-E 25-A